• ANKARA
    • Kocatepe Camii - Anıtkabir - Cumhurbaşkanlığı Külliyesi
    • ÜSKÜP
    • Taşköprü (Fatih Sultan Mehmet Köprüsü)
    • İSTANBUL
    • Topkapı Sarayı - Ayasofya Camii - Sultanahmet Camii - Yeni Cami - Süleymaniye Camii
    • SELANİK
    • Beyaz Kule
    • BUHARA
    • Mir-i Arab Medresesi
    • BURSA
    • Ulu Camii
    • KERKÜK
    • Aziziye Kışlası
    • DİYARBAKIR
    • On Gözlü Köprü
    • İSFAHAN
    • Mescid-i Cum'a
    • MUSUL
    • Dicle Nehri
    • KONYA
    • Tropikal Kelebek Bahçesi
    • BAKÜ
    • Alev Kuleleri
    • KUDÜS
    • Mescid El-Aksa - Kubbetü's Sahra
    • BOSNA HERSEK
    • Mostar

Süleyman Askeri Bey

 
  
   Süleyman Askeri Bey; Türk asker, Osmanlı subayı, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı

  19. asrın son çeyreğinde doğan Süleyman Askeri, Trablusgarp’ta, Balkan Harbi’nde ve Cihan Harbi’nde daha sonra da Kurtuluş Savaşı’nda çarpışarak, imparatorluğun küllerinden, yeni bir Türk devleti meydana getiren yapının en önemli isimlerindendi.


   Süleyman Askeri, Balkan kökenli bir ailenin çocuğu olarak 1884’de Prizren’de doğdu. Babası Erkân-ı Harp Livası Vehbi Paşa, annesi ise Güzide Hanımdı. Genç yaşta, ilk önce Harp Okulu’na girdi ve daha sonra Harp Akademisi’nden 3. ordunun emrine girmek üzere ‘‘Mümtaz Yüzbaşı’’ rütbesiyle 5 Kasım 1905’de mezun oldu.

   Balkanlar’a geçerek İttihat ve Terakki’nin etkinliğini orada arttırmak isteyen Süleyman Askeri bir yolunu bularak 22 Şubat 1908’de Numune Talim Taburu kabul edilen 89. Alay 1. Taburu ile Manastır Merkez Talim Taburu Muallim Muavinliği'ne, Manastır’a atandı. 1908 Temmuz ayında, Resneli Niyazi Bey’in ve çevresindekilerin, İttihat ve Terakki Cemiyeti emrinde, Makedonya’da dağa çıkmasıyla birlikte, bölgede bir otorite boşluğu doğdu. İstanbul’dan Sultan Abdülhamit’in yakın adamlarından Şemsi Paşa durumu kontrol altına almak ve isyanı bastırmak için görevlendirildi. Ancak Manastır’da Atıf Bey’in, Süleyman Askeri, Yakup Cemil gibi gözü kara, idealist Jön Türklerle birlikte düzenlediği suikast girişimi 7 Temmuz 1908’de başarıya ulaşınca, Resneli Niyazi ve beraberindekiler dağda rahat nefes aldı. Süleyman Askeri, Atıf Bey’i Selanik’e kaçırdı ve yurt çapında ismini bu suikast ile duyurdu.

   Meşrutiyetten sonra Süleyman Askeri 1909 yılında Bağdat’a Jandarma birliğinin komutanı olarak atandı ve burada Arap aşiretlerini, İngiliz emperyalizmine karşı, Osmanlı lehine çekmeye çalıştı. Ayrıca İstanbul-Bağdat demiryolu projesi ile de dikkatleri üstüne çeken Osmanlı, buradaki jandarma birlikleri ile çıkan isyanları bastırarak asayişi sağladı.


*Süleyman Askeri Bey cephede

   Afrika’nın ve Asya’nın paylaşılmasında, ulusal birliğini geç tamamladığı için geri kalan İtalya, 1911 yılında Trablusgarp’a saldırdı. Vatan toprağına karadan ulaşmak imkansızdı. Mısır, 1882 yılından beri İngiltere’nin işgali altındaydı. Deniz yolu ile ulaşımda pek mümkün değildi. Osmanlı deniz gücünden yoksun olmasına karşın, İtalya güçlü bir donanma ile Çanakkale Boğazını taciz ediyordu. 4 Ekim 1911’de başlayan işgale karşı, Jön Türkler kılık değiştirerek Mısır üzerinden, Trablusgarp’a geçerek müthiş bir direniş örgütlediler. Süleyman Askeri de imam kılığında Trablusgarp’a Mısır üzerinden gizlice geçmiştir. Enver Paşa, Mustafa Kemal, Fethi Bey, Kuşçubaşı Eşref, Süleyman Askeri Bey, İtalyanlara geçit vermiyor, yerli halkla birlikte, İtalyanlara kök söktürüyorlardı. Aslında işgal çok kolay şekilde ve göz göre göre gelmişti, Roma sefirimiz Kazım Bey’in, İstanbul’a bildirdiği uyarıları dikkate alınmamış, Trablusgarp’da bulunan martini tüfeklerimiz, mavzere çevrilmek üzere, İstanbul’a gönderilmiş durumdaydı.

   Süleyman Askeri, 21 Ağustos 1912’de Bingazi ve Havalisi Komutanlığı Kurmay Başkanlığına atanmıştır. Bingazi’de büyük kahramanlıklara imza atmış, askerleriyle birlikte çatışmalara bizzat katılmıştır. Trablusgarp, Balkan Savaşları ve Cihan Harbi için, orduyu yönetecek kadrolar için iyi bir tecrübe sahası oldu. Düşman sayı ve teknoloji bakımında yüksek olmasına rağmen, teşkilatçılık ve askerlik kabiliyetinin Türk subaylarda yüksek olması nedeniyle harp uzun sürdü ve İtalyanlar Trablusgarp’ı alamamışlardı. Ancak Balkan Harbi’nin patlak vermesi üzerine, Trablusgarp’dan çekilmek zorunda kalınmıştır. Uşi Anlaşması imzalanarak İtalya ile 'sulh' sağlandı.


*Süleyman Askeri Bey imam kılığında görevde

   Bab-ı Ali baskınının ardından Edirne'nin yeniden kazanılması için Enver Bey’in emriyle Batı Trakya’ya sızan 116 kişilik bir müfrezenin içerisinde yer alan Süleyman Askeri, Kuşçubaşı Eşref ile birlikte buradaki Bulgar çetelerini imha etti. Daha sonra Süleyman Askeri 28 Ağustos 1913’de bir cumhuriyet ilan etti, devlet başkanlığını Salih Hoca’nın üstlendiği Batı Trakya Türk Cumhuriyeti adındaki bu devlet 55 gün yaşayabildi. Ancak devletin; marşı, 6 bini Osmanlı askerinden toplamda yaklaşık 30 bin kişilik ordusu, ay yıldızlı yeşil beyaz bayrağı, Fransızca ve Türkçe yayın yapan gazetesi, hatta kendine ait pulu bile vardı. 20. asırda bir devletin, devlet olarak kabul edilebilmesi için, kendine ait pulun ve para biriminin olması gerekiyordu. 2 Ekim 1913’te Yunanlılar Dedeağaç’ı Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ne bıraktı. Bölgenin, Türk hakimiyetinde kalması için ilan edilen Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin marşını da devletin genelkurmay başkanlığını da üstlenen Süleyman Askeri Bey yazmıştır:

‘‘Ey Batı Trakyalı asil Türk çocuğu ne mutlu sana,
Sen hayat verdin kanınla millî kurtuluş savaşına.
Yüce kahramanlığın nakşedildi cihanın her yanına,
Selam duruyor milletler senin şu millî bayrağına.

Bastığın şu yerler senin şanlı şehitlerinle dolu.
Düşmanlar taciz edemez yüce kahramanların ruhunu.

Şanlı şehitlerin sarılmış kurtuluş bayrağına,
Bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdad toprağına.
Yurtta hürriyetin, istiklalin rüzgarı esiyor,
Kahraman mücahitler şu pis esareti deviriyor.

Bu şanlı milli istiklal savaşından asla dönülmez!
Karşımıza çelik ordular da çıksa, bizi ürkütemez!

Biz, milli istiklal için Meriç’i, Karasu’yu aştık,
Bütün müstevlileri ezerek, yenerek hedefe ulaştık.
Balkanlarda şanlı bir cumhuriyet çığırını açtık,
İlk defa hürriyet meş’alesini biz yaktık.

Bu bayrak dalgalanacak, cumhuriyet yaşayacak!
Karşımızdaki düşmanlar bizden ürküp kaçacak!

Binlerce yıl hür yaşayan bir milletin torunlarıyız,
Şu steplerin kurdu, arslanı, göklerin kartalıyız.
Mücahitlerin hamlesi her zaman fırtınalar andırır,
Savaşta heybetimizin dehşetinden düşmanlar bayılır.

Batı Trakya Cumhuriyeti yaşayacak,yaşayacak!
Terakkimizin karşısında milletler şaşıracak!

Ey şirin Batı Trakya!… İşte nihayet esaretten kurtuldun,
Ey düşmanlar!… Sanmayın savaşlardan bu millet yorgun.
Cumhuriyetin yüce bayrağı her an bu yurtta dalgalanacak,
Su bütün Batı Trakyalılar kıyamete kadar hür yaşayacak!”

 *Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Bayrağı


 Yunanistan, Bulgaristan’ın topraklarında kurulu bir Türk cumhuriyetinden memnunken, Batılı devletler özellikle Rusya bu durumdan çok rahatsızdı. Osmanlı devletini, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti konusunda sıkıştıran Rusya, 29 Eylül 1913’te Bulgaristan ile Osmanlı arasında imzalanan İstanbul Anlaşması gereğince, Doğu Trakya Osmanlı’ya, Batı Trakya ise Bulgaristan’a bırakılıyordu. Böylelikle Batı Trakya Türk Cumhuriyeti feshedildi. Ancak, eldeki silahlar ve mermiler daha sonra kullanılmak üzere toprağa gömüldü. 25 Ekim’de Batı Trakya’ya giren Bulgar birlikleri 30 Ekim’e kadar tüm Batı Trakya’yı işgal ederek kendi topraklarına kattı. İttihat ve Terakki hükümeti ise bu işgali içlerine sindiremedi. Batı Trakya’yı kurtarmak için I. Dünya Savaşı sırasında girişimlerde bulunuldu. Hatta Enver Paşa, savaş süresince Süleyman Askerî Bey’i Batı Trakya’da muhacirin müdürü olarak görevlendirdi.

  Süleyman Askeri Bey, 30 Temmuz 1914’te İttihat ve Terakki ile organik bağı  gerekçe gösterilerek ordudan emekli edildi. 2 ay sonra ise, bugünkü Milli  İstihbarat Teşkilatımızın öncüsü konumundaki, 17 Kasım 1913 tarihinde kurulan Teşkilat-ı Mahsusa’nın başına getirildi. İngilizlerin, 6 Kasım 1914’te Şattülarap’ta bulunan Fav kasabasına çıkması
ile Irak Cephesi açıldı. Süleyman Askeri Bey, gönüllü bir düzine subay ile, seçme erlerden oluşturduğu ‘‘Osmancık Taburu’’yla Irak’a hareket etmişti. Aslında Irak Cephesi Komutanlığı'na Mustafa Kemal  gelmek istiyordu. Hatta Sofya’da askeri ateşelik yaparken, Sofya’ya gelen Süleyman Askeri ile bu talebi Enver Paşa’ya iletmesini rica etti. Ancak Sofya’da İstanbul’dan haber beklerken, talep ettiği göreve Süleyman Askeri’nin geldiğini öğrendi.  Enver Paşa Süleyman Askeri’yi; Sofya’ya, Mustafa Kemal Bey’in Bulgaristan’ın Osmanlı safında savaşa girmesi için elinden ne gerekiyorsa yapması emrini iletmek için gönderdi. Süleyman Askeri Bey 13 Aralık 1914’te kaymakamlığa terfi ederek Basra Valiliği ve Basra Tümen Komutanlığına 10 gün sonra 23 Aralık 1914’ te de Irak ve Havalisi Komutanlığına tayin edildi.

   Süleyman Askeri Basra Körfezi’nde, elindeki ‘‘Osmancık Taburu’’ ve bölgedeki aşiretlerle, İngilizlere karşı baskınlar vererek, onları şaşırtmıştır. Bölgeye komutan olarak atanmasının ise, cesur, gözü pek ve nitelikli bir subay olmasının yanında, bölgede daha önce görev yapmış olması, Teşkilat-ı Mahsusa’nın başkanı olması ve Enver Paşa ile yakınlığı söylenebilir. 2 Ocak 1915’de Üzeyir’de, Cavit Paşa’dan görevi teslim alarak, Irak ve Havalisi Umum Kumandanı oldu. Süleyman Askerî Bey ise İngilizler tarafından alınan Şattülarap’ı geri almak için Kurna’dan kuzey yönüne ilerledi. Rota Nehrinde İngilizler yakalandı ve yoğun ateşe tutuldu, Süleyman Askeri piyade ateşiyle iki bacağından birden yaralandı ancak İngilizler Kurna’ya geri çekilmek zorunda kaldılar. Komutanlarının yaralanması üzerine, kinlenen ‘‘Osmancık Taburu’’ düşmanı püskürtmede büyük rol oynadı. Süleyman Askeri’nin yarası ciddiydi, derhal Bağdat’a sevk edildi. Süleyman Askeri, Bağdat’tan durumun İstanbul’a şöyle bildirdi: ‘‘Sol bacağına giren bir kurşun sağ bacağına da girerek büyük kemik yarısından kırılarak kurşun içeride kalmıştır.’’ ve Halep’te bulunan Kazım Karabekir Paşa’nın vekaleten emir komutayı almasını arz etti. Enver Paşa, Süleyman Askeri’nin önerisini kabul ederek, Kazım Bey’e derhal Bağdat’a intikalini emretti. Ancak Kazım Bey, yolda iken, Süleyman Askeri kendisine telgraf çekti ve yarasının hafif olduğu dolayısıyla vekalete ihtiyaç duymadığını belirtti. Kazım Bey Harbiye’den sınıf arkadaşı, Süleyman Askeri Bey’i Bağdat’ta hasta yatağında ziyaret etti ve onunla harekat hakkında fikir alışverisinde bulundu. Süleyman Askeri, Trablusgarp’da olduğu gibi yerel kuvvetlerle, aşiretlerle, İngiliz ordusunu yeneceğini inanıyor, düzenli birliklerin Irak’a gönderilmesine gerek görmüyordu, ancak Kazım Bey karşılarında İtalyanların değil, dünyadaki en modern teçhizat ile donanmış İngiliz ordusunun bulunduğunu ve ayrıca aşiretlere güven duyulmaması gerektiğini söylüyordu.

   VEFATI

   Süleyman Askerî Bey, hastanede kalmayarak sedye içinde Nasıriye’ye geldi. 11 Nisan 1915‘te Bercisiyye ve Şuaybe’deki müstahkem İngiliz mevzilerine taarruz emri veren Süleyman Askeri Bercisiyye ve Şuaybe ormanları içinde üç gün süren muharebede başarılı olamadı. Muharebenin ikinci günü aşiretlerden topladığı gönüllü askerlerin çoğu ortadan kaybolduğundan ordu kuvveti yarı yarıya eksilince ağır kayıplar vererek, 14 Nisan 1915 gecesi elinde kalan az sayıdaki kuvvetini geri çekmek zorunda kaldı. Şuaybiye’deki yenilgiyi, sorumluluk alarak, şerefine yediremeyen Süleyman Askeri Bey, Bercisiye ormanında 24 Nisan 1915 tarihinde intihar etti. Ondan sonra Irak ve Havalisi Genel Komutanlığına Edirne’de II. Kolordu’nun 4.Tümen Komutanı olan Albay Nurettin (Sakallı Nurettin Paşa) atandı. Süleyman Askeri vefat ettiğinde otuz bir yaşındaydı. Askeri Bey, Nuhayle'deki ordu karargâhında yapılan törenin ardından kendi çadırının bulunduğu noktaya defnedilir. Kendisine sayısız kahramanlıklarından dolayı Şûrâ-yı Devlet kararıyla şehid unvanı verilir, eşine de maaş bağlanır.

   Şimdi rahmetli Süleyman Nazif Bey'in bundan 35 sene evvel Askerî Bey hakkında yazdığı bir yazının son kısımlarını olduğu gibi aşağıya alıyoruz:

   'Süleyman Askerî, Şuaybe önünde ihtiyariyle müebbeden kaldı. Onun oradaki mezarı, bizim müebbeden yıkılmayacak olan istihkâmlarımızdan biridir. Bir memleketin şehitleri de evlâdı zihayatı gibi müdafaasını deruhte ve ifa eder. Bu zamanın ve bu vakaların tarihini yazacak olanlar - teferruata ne kadar ihtilâf olursa olsun - bir noktada hûşû ve tâzimle ittifak edecekler ve diyecekler ki, Süleyman Askerî, vatanı için vatanından başka her şeyi isteyerek ve gülerek feda etmiş bir Türk'tü...'


RUHU ŞAD OLSUN ..!









FACEBOOK
PORTRELER
TWITTER