• ANKARA
    • Kocatepe Camii - Anıtkabir - Cumhurbaşkanlığı Külliyesi
    • ÜSKÜP
    • Taşköprü (Fatih Sultan Mehmet Köprüsü)
    • İSTANBUL
    • Topkapı Sarayı - Ayasofya Camii - Sultanahmet Camii - Yeni Cami - Süleymaniye Camii
    • SELANİK
    • Beyaz Kule
    • BUHARA
    • Mir-i Arab Medresesi
    • BURSA
    • Ulu Camii
    • KERKÜK
    • Aziziye Kışlası
    • DİYARBAKIR
    • On Gözlü Köprü
    • İSFAHAN
    • Mescid-i Cum'a
    • MUSUL
    • Dicle Nehri
    • KONYA
    • Tropikal Kelebek Bahçesi
    • BAKÜ
    • Alev Kuleleri
    • KUDÜS
    • Mescid El-Aksa - Kubbetü's Sahra
    • BOSNA HERSEK
    • Mostar
Mehmet Anıl KADIOĞLU
bilgi@idealistkalemler.com
Sadece Piyonlar Değişti
29/08/2016

  Osmanlı Devleti'nin en parlak dönemlerinden başlamış olmakla birlikte mevcut idareye yönelik gayri nizami usullerle müdahalede bulunma geleneği yakın tarihimize kadar sürmüştü. Türk toplumunun derinliklerine kadar işleyen darbe olgusu yıllar içerisinde toplumun çeşitli kesimlerince birçok değerlendirmeye tabi tutuldu. Kimilerine göre darbe kültürünün asker içerisine yerleşmesinin temelinde, askerin Atatürk ilkelerinin tek garantörü olarak görülmesi, kimilerine göre ise asker-siyaset-bürokrasi ilişkisinin olması gerekenin dışında ele alınması. Bu ve buna benzer çoğu değerlendirmenin hiçbirisi yıllarca darbe tehdidini engelleyemediği gibi asker-siyaset ilişkisindeki karmaşıklığın çözümüne de bir katkı sunmadı. Geçtiğimiz ay gerçekleşen 15 Temmuz ihanet girişimi de yıllarca bu tip tartışmalarla zaman kaybettiğimizi apaçık bir şekilde gözümüze sokarcasına gösterdi. Şu açık bir şekilde ortaya çıktı ki, Osmanlı'nın son dönemleri de dahil Cumhuriyet döneminde gerçekleşen darbelerin tümü malum devletler tarafından askerin ve bürokrasinin içine sızdırılan hainler vasıtasıyla gerçekleşmiştir.  15 Temmuz'da FETÖ tarafından gerçekleştirilen başarısız darbe girişimi artık bu topraklarda oynanan oyunun sona erdiğinin ve darbelerin en az yüz yıllık süreçte gerçeklemesinin mümkün olmayacağının habercisidir. Yazımızın devamında bu topraklarda vücuda getirdiğimiz en büyük organizasyon olan Osmanlı İmparatorluğu'ndan bugüne gerçekleşen darbeleri ve darbe girişimlerini irdeleyerek  15 Temmuz ile ne kadar benzerlik gösterdiklerini ele alacağız.

  Tarihte kurduğumuz en büyük Türk devleti olan Osmanlı'nın son dönemlerinde meydana gelen Genç Osman vakası yenileşme hareketlerinin önünü kesmeyi amaçlayan ihtilal hareketlerinden birisidir. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üst akıl diyerek dikkat çektiği bazı devletler o günlerde de içeriye yerleştirdikleri piyonları vasıtasıyla sorunlar çıkartıyorlardı. Sultan II.Osman ordu içinde yuvalanan milletten ve devletten değil dışarıdan beslenen cuntacıların varlığını fark ettiğinde geç kalmış olsa da birçok kritik hamlelerde bulunmuş , iş yeniçeri ocağını kapatmaya karar vermeye kadar uzanmıştı. Sultan İstanbul'da yuvalanan hainleri bertaraf edebilme adına başkenti Konya'ya taşımayı dahi düşünmüş ancak cuntacılar tarafından bu keskin kararları hayata geçirmesi engellenmişti. Yeniçeri Ocağı içersindeki bir grup cuntacı tarafından Yedikule zindanlarına kapatılarak orada haince katledilen Sultan II.Osman, bir darbe sonucu şehid edilen ilk Osmanlı padişahıdır.

  Osmanlı Devleti'nin takatsiz kaldığı dönemlerden bir tanesi de Sultan III.Selim devrine rastlar. Sultan'ın sonu da Genç Osman'ınkinden farksızdır. Sultan Selim mülki, idari, ticari, sosyal ve siyasi çeşitli alanlarda ıslahat çalışmalarına girişmiş ve devlete nefes aldırmayı başarmış bir devlet adamıdır. En önemli ve belki de hayatına mal olan yenilik girişimi de yeniçeri ocağına alternatif olarak Nizam-ı Cedid ordusunu kurmasıdır. Ordu içerisine sızmış olan hainler yeni ordunun kurulmasına şiddetle karşı çıkmış ve tarihe Kabakçı Mustafa İsyanı olarak geçen ayaklanmayı yapmışlardı. Ayaklanma ve darbe teşebbüslerinin ardından Sultan III.Selim, Nizam-ı Cedid ordusunu lağvetmek zorunda kalmış ve padişah 1807 senesinin 29 Mayıs'ında tahttan el çektirilmiştir.

  Her iki padişah da asker içerisindeki cuntacı yapıyı saf dışı bırakmak isterken hayatlarından olmuştur.

  1870 yılından sonra ortaya çıkan Meşrutiyet hareketleri ve dönemin sultanlarına karşı geliştirilen yeni yönetim şekli için ısrarcı muhalif grupları destekleyen cuntacı yapıların ilk kurbanı Sultan Abdulaziz olmuştur. Sultan Abdulaziz döneminde Osmanlı askeri anlamda inanılmaz atılımlarda bulunmuş ve devrinin en mühim donanmasını kurarak dünyada parmakla gösterilir hale gelmişti. Askeri yapılanmanın yanısıra bugünkü danıştay, sayıştay ve yargıtayın temelleri de ta o zamanlarda atılmıştı. Tüm bu atılımlara bir ket vurma çabası içinde olan batı ise boş durmuyordu. Yeni Osmanlıların önderliğini yaptığı cunta yapılanmasının başını çeken Mithat Paşa bir an evvel Meşrutiyet'e geçmek istiyor ve bunun tesisi için ahlaki ve gayriahlaki girişimlere teşebbüs ediyordu. Sultan Abdulaziz'e karşı 1876 yılının ortalarına doğru başlayan hareketlenmede Osmanlı sadrazamları ve padişahının en yakınındaki devlet adamları dahil birçok bürokrat adice görevden alındı. Tüm bu görevden alınmalara rağmen Sultan direnmeyi ve dik durmayı başarmış  dönemin yapısı gereği Meşrutiyete belirli bir süreye kadar kapıları kapatmıştır. Buradan Sultan Abdulaziz'in Meşrutiyet karşıtı veya halka rağmen idarenin başında kalmaya çalışan bir padişah olduğu çıkarımı asla yapılmamalıdır. Zira padişah önceliği devlet içindeki virüsleri temizlemeye vermiş ve Meşrutiyetin halkın bir isteği olmadığını dışarıdan piyonlar vasıtasıyla kendisine dayatılmaya çalışıldığını kavramış, bu yönde atılımlar yapmıştı. Siyasi manevralarla tahttan indirilemeyen Sultan Abdulaziz en yakınındaki yaverleri tarafından odasında bilekleri kesilerek şehit edilmiştir.

  Dünya siyaset tarihinin belki de bir daha göremeyeceği kadar dahi bir siyaset, bilim ve aksiyon adamı olan Sultan II.Abdulhamid de bürokrasi içerisine yerleşen cunta yapılanmasıyla fazlasıyla uğraşmış, büyük aşama kaydetmiş ancak 33 yılın sonunda tahttan indirilmiştir. Sultan Abdulhamid Han çatırdayan devleti 30 yıldan fazla ayakta tutmayı başarmış, konjönktürel diplomasisi sayesinde gerek Meşrutiyet hükumetiyle gerek yabancı devlet adamlarıyla iyi ilişkiler kurmuş mütevazi bir şahsiyettir. Daha iyi anlaşılması için; Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti  15 sene içinde nereden nereye gelmişse, o günkü Osmanlı da bunun daha fazlası başarılmış, bugünkü cunhuriyet hükumetinin başına gelen olaylar o günlerde de Sultan Abdulhamid yönetiminin başına gelmiştir. Sultan birçok suikastten sağ kurtulmayı başarmış ancak siyasi oyunları ve cambazlığı iyi hayata geçiren Emanuel Karaso ve yanındaki adi hainlere 33 yıllık büyük direnişin ardından devlet idaresini bırakmak zorunda kalmıştır. Ondan sonra devlet asla bir adım ileriye gidememiş ve bu yüzdendir ki Sultan II.Abdulhamid Han bugün 3 kıtanın son padişahı olarak anılmaktadır.

  1913 Bab-ı Ali baskını, 27 Mayıs 1960 askeri cunta darbesi, 1971 muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat süreci, 2007 e-muhtırası, 17-25 Aralık ve Balyoz, Ergenekon gibi birçok  kumpas süreci demokrasinin sekteye uğramasına sebep vermiş ve milletin kendi kendini yönetme kabiliyetini malesef sekteye uğratmıştır.

  Yukarıda anlatılan olaylar ile ülkemizde son yıllarda gerçekleşen kalkışmalar karşılaştırıldığında benzerlikleri görmemek için kör olmak gerekir. Fethullahçı Terör Örgütü yapılanması geçmişte devletin içine sızan hainlerin bugünkü kurumsal hali olmakla beraber devletin yanı sıra milletin de içine kadar sızmış bir terör yapılanmasıdır. Oynanan oyunun yıllardır aynı oyun olduğunu sadece piyonların değiştiğini, piyonları hareket ettiren elin aynı el olduğunu artık bu milletin tüm fertlerinin tüm kurumlarının görmesi gerekir. Durum A parti, B parti, C parti meselesi değil, istiklal ve bağımsızlık meselesidir. Ülkemiz üzerinde hesapları olanlara karşı dik durma meselesidir. FETÖ ile mücadele süreci için söylüyorum, bu  şerefsizlere karşı mücadele etmek herhangi bir partiye, herhangi bir kuruma hizmet etmek değil, bu ülkeye, geçmişimize ve geleceğimize ve aziz milletimize karşı üstlenmemiz gereken kutsal bir sorumluluktur.




880 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

DOĞU AKDENİZ’DEKİ GÜÇ MÜCADELESİ - Yunan Tezleri ve Türkiye’nin Hamlesi - 07/08/2020
Doğu Akdeniz konusunda kamuoyunun gerçekleşen olayları ve yapılan hamleleri daha kolay anlayabilmesi adına sade olarak yazılmıştır.
Anadolu'da Darphaneler - 23/09/2019
Ermeni Terörünün Kronolojik Analizi - 29/07/2018
Yeni Türkiye, Yeni Rusya ! - 29/01/2017
Yeni Türkiye, Yeni Rusya !
Enerji Hatları ve Terör Arasında Türkiye - 20/03/2016
Greenwich'ten Önce İstanbul Vardı / There was Istanbul before Greenwich TURKISH-ENGLISH - 10/12/2015
Greenwich'ten Önce İstanbul Vardı
Terör Savaşları - 17/11/2015
IRKÇI EMPERYALİZMİN MÜRŞİDLERİ VE HAİM NAHUM DOKTRİNİ - 13/11/2015
HAZAR HAVZASI’NDAKİ STRATEJİK BELİRSİZLİK - 29/09/2015
 Devamı
FACEBOOK
PORTRELER
TWITTER